DEVERÂN

“Uzanır semaya doğru bir el, eller.
Dua aynı; ‘Bizi senle, seni bizde göster’.
Görmek, görünmek değilse maksut eğer,
Eğrisi de doğrusu da odundan öteye gitmez imiş…

Baktım, gördüm, bildim deme!
Demekten öte bir perde yok aleme,
Maksûd hep O sanırsın kendine de
Gördüğün, bildiğin, maksûdun bir perde imiş.

Perdeler içre kal bir koza gibi,
Vaktin bekleyen bir kelebek gibi,
Gez, dolaş, gör asumanı yeri, dibi,
Bundan öte bir yol yok imiş.

Gün olur çıkarsın düze,
Sanmayasın bu hep böyle,
İşte şu gelen yeni bir perde,
Aleme cân olan bir deveran imiş.”

 

KAYBOLMUŞUZ

”Kaybolmuş ruhlarız.. Düşmüş değiliz sadece cennetten,
Düşerken belki de henüz, kaybolmuşuz,
Su olmuş, et olmuş, kemik olmuşuz
Ve kaybolmuşuz.

‘Bulduk, işte şimdi olduk’ diyende
Kaybolmuşuz.

Kayboluşun öyküsünü söylemiş diller,
Kayboluşun ninnisiyle büyümüş bebekler,
Bir kayıp şarkısı her dem mevsimler,
Kuşlar, çiçekler, böcekler
Bir kayıp ilanındadır saatler, tik-taklar..
Kaybolmuş ruhlarız

Ve kaybolmuşluğumuz da kayboldu..
Ezel ve ebed arası kadar kaybolduk
Kaybolduk ki yok mu bir ‘hatırlayan’?”

Okumaya devam et “”