AKIL ve KALB

‘Akıl/mantık/zihin’, eleştirmek/analiz-sentez yapmak, ayırmak ayrıştırmak,kümelemek gibi işlevleri yerine getirir.
‘Kalb /gönül’ ise ‘takdir etmek, onurlandırmak, her şeyi bir ve bütünlük içinde görmek, zevk etmekle’ ilgilenir. Akıl eleştirir, kalb takdir eder, onurlandırır.
Akıl böler, parçalar. Kalb, birleştirir, bütünleştirir.
Akıl dışa doğru bir ‘çaba/uğraş’ ister. Kalb ‘içten’ bir bekleyişe, bir sezişe, bir doğuşa durur.

Aklın işi suya yansıyan bir gölgeyi görmek, idrak etmek gibi iken, kalbin işi sudaki yansımayı zevk etmek gibidir.
Günümüz insanı ‘salt akıl insanı/rasyonel akıl insanı’ olduğu için bildiği en iyi şey ‘eleştirmek’, ‘bölmek’, ‘ayırmak’ oluyor.
Kalb merkezli kişiler ise, her şeyi takdir ediyor, beğeniyor, adeta kabulleniyor.

Akıl insanı takdirden yoksun, kalb insanı ‘an’lamaktan.
Tarlaları bir birinden ayıran sınıra ‘añ’ derler. ‘Ayıraç veya çit’ anlamındaki manaya kadar gidiyor etimolojik olarak ‘anlamak’. Bu yüzden aklın aktif hizmetkar olmadığı bir kalb, hakikati ‘añ’layıp ayırarak zevk edemiyor.
Takdir edip onurlandığı Bütünün ‘içeriğini, tafsilatını, parçalarını’ idrakten ve zevkten mahrum kalıyor.
Kalbi reddetmiş, ‘dünyasından’ kovmuş bir akıl ise, yaptığı en iyi şeyin (ayırma, parçalama, eleştiri) içinde darmadağın, paramparça oluyor.
Takdir, onurlandırmaktan mahrum.


Aydınlanmanın Rasyonel akla indirgenerek, ‘entelektüel’ zihinlerin hakim olduğu günümüz insanı olarak takdir etmiyoruz, edemiyoruz. İçimizde (aslında kafamızda) bir yargıçla dolaşıyoruz sadece. Her şeyi yargılayan, eleştiren, hiç bir şeyi ‘içtenlikle’ beğen(e)meyen bir kişi olarak.
En yakınlarımızı bile takdir edemiyoruz, beğenmiyoruz kolay kolay. Sürekli bir eleştiri! Çünkü eleştirel/analitik bır akla tâbiyiz artık.

Rasyonel aklımız her köşeye at koşturuyor adeta. Koşturuyor, koşturuyoruz; durup DİNLEnmeden, YAKINLAŞIP Bağ kuramadan.
Durmayınca da içine giremiyoruz kalbin. Aklın mahareti ayırmak, bölmek, kümelemek; kalbin mahareti birlemek (tevhid-vahdet-birlemek), bütünlemek.
Rasyonel Akla (egosal zihne) tabi yaşamanın neticesi takdir ile onurlandırılmış bir ömür yerine, rasyonel aklın ‘yalnızlığa-ayrılığa’ mahkum olarak yaşamak..
‘Akleden bir Kalb’i olmalı insanın.